Kul hakkı çok önemli bir suçtur. Bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, iftira atar, dedikodusunu yapar, namusuna el dil uzatır, hırsızlık yapar, canına kast eder ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur. Kul hakkı pek çok sebebe bağlı olarak işlenebilir.
Karşındaki kişinin istemediği davranışları yapmak, kibirle hareket etmek, onunla alay etmek, saygısız davranmak, küçük düşürmek, başkalarının yanında aşağılamak, rencide etmekte bir kul hakkıdır.
Her kim kime ne yaparsa er geç yaşattığını yaşayacaktır. Kimse yaşattığını yaşamadan ölmez. Örneğin, hırsızlık yaptınsa malının çalınmasına kızmayacaksın.
Birinin namusuna el dil uzattınsa, namusuyla oynadınsa, ona yanlış gözle baktınsa senin namusuna bakana da kızmayacaksın.
Can yaktınsa, üzdünse, kırdınsa bunların hepsini bir bir hayatında yaşadığına şahit olmaktan kurtulamayacaksın da!
İftira mı attın, dedikodumu yaptın aynısı sana da yapılacak kaçamazsın. Kim kime ne yaşattıysa yaşattığı er geç kendi sınavı olacaksa bu bilinçle yaşamalısın.
Bazen etrafımızda bulunan insanlara yaptıklarımızdan, yaşattıklarımızdan bir haber yaşarız. Bazen de yaptıklarımızdan habersiz ben ne yaptım ki masumum der kendimizi aklarız ya!
Karşı tarafa yaşattıklarımızın, duygularının ne olduğunun, yaşadığının onda ne gibi travmalar bıraktığının farkında olmadan ne yaşadığını bilmeden ahkâm keseriz ya.
Kırar, üzer, döker fakat hiç umursamadan hayatımıza devam ederiz ya. Aman canım bana bir şey olmaz deriz. O kim ki onun bedduası bana tutacak diye de böbürleniriz ya.
Bana bir şey olmaz deme işte öyle bir şey olur ki feleğin şaşar kalırsın. Oysa bu düşünceyi üzerimizden atmazsak yanılgıya düşeriz.
Aslında başına gelenlerin aldığın ahlardan kaynaklı olduğunu bir düşünüp anlasan, kendini sorgulasan her şey hallolur da. Hatayı kabullenmek de nefse ağır ve zor gelir.
Nefsi en fazla tahrip eden ve ona en ağır gelen şey, başkasından gelen Hak söze evet demektir. El-hikem-ül Ataiyye ’ de; “İki işten, nefsine ağır geleni yap! Çünkü Hak olan iş, nefse ağır gelir” buyurulmaktadır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Amellerin en faziletlisi, nefse en zor gelenidir.)
Yaşananlardan ders çıkarmak, hatayı kabul etmek de bir erdemdir. Bu da her kula nasip olmaz. Yaşadığından dolayı da kimseyi de kınamamak lazım, onu ne şartlarda neden yaşadığını bilmediğimiz hayatlara ahkâm kesmemizde bize yakışmaz. Zira kınadığını da yaşamadan ölmez insan!
Her yapılanın hem bu dünyada, hem ahirette mutlaka bir karşılığı olacaktır.
İlahi adaletin zaman aşımı olmaz. Sadece her yaşananın vakti saati vardır, o günü beklenir.
Çünkü Allah adildir kulunun ahını kimseye bırakmaz. Özellikle haksızlığa uğramış olan kişilerin ahı Rabbine direk ulaşır.
Mazlumla Allah arasında perde yoktur. Mazlumun ahı indirir. Kırmak kolaydır da, peki ya onarmaya ömür yetmezse. Ya kırdığın kalbi Allah seviyorsa! Bilemezsin bilseydin ödün kopardı dokunamazdın. Hz. Mevlana Bunun içindir ki! Gönül yarasından sakınmak gerek! Zira yoktur onun merhemi.
Elinden geldiğince bir gönül yıkma ki, yıkık gönlün ahı yıkar geçer, talan eder âlemi.
Efendim sözün özüne gelecek olursak, Bu dünyanın yalancı göz boyayan renklerine aldanıp da yakıp, yıkıp, kırıp, dökmeyin günü gelince yaşattığınızı yaşarken bulursunuz kendinizi.
kıymetli dostlarım! Arapça da bir deyiş vardır;
Men Dakka Dukka, birinin kapısını çalanın kapısı çalınır anlamına gelir. Bu atasözünde geçen ''kapı çalmak'' kelimesi, bir insanın hayatı boyunca yaptıkları anlamına gelir. Eğer bir kişi, diğer insanlara karşı yardımsever bir tutum sergilerse, o da insanlardan yardım görür. Eğer biri, diğer insanlara kötülük yaparsa, bunun bedelini er ya da geç mutlaka öder. İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı hayırda hasanattarda, ibadet ve taatta, yardımlaşma da en önemlisi kötü huylardan ahlaklısızlıklardan kurtulmalıdır
Hepinize hayırlı ramazanlar hayırlı iftarlar müstecap olan dualarda bulunmak dileğiyle selamlar saygılar hürmetler.
Yorum Yazın