Zaman zaman bu köşede rahmetli Seyyit Ahmet Arvasi hocamızın yazılarına yer vermeyi düşünmekteyim. İşte bu yazılardan birisini dikkatlerinize sunuyorum.
Çeşitli amillere bağlı olarak, 1946’dan ve bilhassa 1950’den sonra, Türk millet’nin hayatında çok önemli “değişmeler” ve “gelişmeler” olmuştur. Üstelik, bu vetire, zaman içinde giderek hızlanmaktadır.
Yine, çeşitli sebeplere bağlı olarak, ülkemizde, “içtimaî hareketlilik” artmış, yıllarca hor ve hakir görülen “millet çocukları”, bitmeyen bir dinamizm içinde, “katılaşmış statüleri” ve “içtimaî barem merdivenini” sarsmaya başlamışlardır.
Son iki asır içinde, bütün “güç noktalarını” ve “arpalıkları” eline geçiren ve bu millete tepeden bakan “mutlu ve radikal azınlıklar” büyük bir telâş ve hatta panik halinde, bu “gelişmeleri” ve “değerleri” durdurmak ve hiç olmazsa yönlendirmek arzusu ile kıvranmaktadırlar.
Düne kadar, tarihi ile, dini ile, dili ile, töresi ile, giyimi ve kuşamı ile, yaşayışı ile, dünya görüşü ile alay edilen büyük millet çoğunluğu, her şeyi ile “kendine yabancılaşan kişi ve kadroları” uzaklaştırıp köprübaşlarını “kendine yabancılaşmayanlara” teslim etmek için çırpınmaktadır.
Düne kadar, yolsuz, mektepsiz, hastanesiz, ilâçsız ve çaresiz olan millet çoğunluğu bilhassa 1950’lerden sonra, bunlara kavuştukça daha da güçlenmiş, daha fazlasını ister olmuştur. Şimdi, fabrikaları ile, barajları ile, köprüleri ile, gittikçe zenginleşen ve güçlenen bünyesi ile asırlardır, kendini bir “sömürge kadrosu” gibi idare etmeye alışmış olan kişi ve zümreleri daha iyi teşhis eder duruma gelmiştir.
Bununla birlikte, esefle belirtelim ki, Türk Milleti’nin bu gelişme ve değişme hamlesinden korkan ve ürken çevreler de var. Bunlar, büyük bir milletin kendi tarihine, millî kültür ve medeniyetine, kendi dinine, diline ve töresine bağlanarak, asla millî hüviyetini yitirmeden “çağı aşma” yarışına girmesini içlerine sindiremiyorlar. Çeşitli oyun ve tertiplerle bu gidişi engellemeye ve çirkin ithamlarla lekelemeye çalışıyorlar ve hüzünle belirtelim ki, zaman zaman da başarılı oluyorlar.
Yine, hüzünle belirtelim ki, bir çok milliyetçi ve mukaddesatçı gencimiz, aydınımız ve devlet adamımız, “küçük çıkarlar” uğruna mazlum ve mağdur duruma düşürülmüştür. Hiç şüphesiz, dar ağaçlarında can veren Menderes ve arkadaşları da bu mazlum ve mağdurlar kadrosuna dahildir.
Türk Milleti’nin bu iradesini “yok etmek”, “çözmek”, “şaşırtmak” ve “yönlendirmek” için çok çeşitli oyunlar oynanmaktadır. Nitekim, bazıları bu iradeyi iyice bertaraf etmek için “”tek parti veya zümre diktasını” savunmakta; bazıları, bu iradeyi çözmek, şaşırtmak ve yönlendirmek için piyasaya “sahte kadrolar” sürmekte; bazıları da, “ikili oynayarak sağ gösterip sol vurmakta”dırlar. Bazıları da “haris kişi ve zümrelerin” kin ve öfkesini kabartarak millî iradenin gücünü dağıtmak yolunu denemektedirler.
Evet, durum, şimdi budur ve milletimiz, bütün bu oyun ve tertiplerin içinden geçerek başarıya ulaşmaya çalışmaktadır. Milletin yüzde 70’ini, hatta yüzde 100’ünü hakkı ile temsil edecek kadrolar ve liderler nerede?