
Zamanın getirdiği sorunlar ile baş edebilmek başlangıçta mümkün gibi görünse de, bu mücadelenin çoğunlukla kazananı içinde yaşadığımız zamanın getirdiği koşullardır. Yaşadığımız yüzyıla kadar koşulların değişimi daha yavaş hareket ederken içinde yaşadığımız yüzyılda sürekli olarak değişmektedir, bir kuşak dahi birçok değişim ile karşılaşmaktadır. Geçmiş yüzyıllarda genç ve yenilikçi kuşak ile yaşlı ve tutucu kuşak arasındaki çatışma kuşak çatışması olarak ifade edilirken günümüzde aynı kuşak içinde birçok değişiklikliğin yaşanmasının getirdiği çekişme kuşak çatışması olarak ifade edilememektedir. Bu durum toplumdaki bireylerin birbirleri ile uzlaşı ile yaşamalarını tehdit eder. Toplumların kullandığı ortak bir dilin oluşmasını engeller.
Günümüzde bunu çok daha belirgin olarak gözlemliyoruz. Z kuşağı tanımlamasıyla muhatap olan genç kitlenin günlük yaşam biçimi inançları değerleri nasıl değerlendirdikleri doğru yorumlanamamaktadır.
İdarecilerimiz konuya vakıf oldukları klasik yöntemler ile çözmeye çalışarak suçlayıcı ve terbiye edici bir dil kullanmaktadır. Diğer taraftan idareciler ile hesaplaşma içinde olanlar ise bu kuşağı kontrolsüz bir şekilde serbest bırakılması gerektiğini vurgulayarak bu kitlenin desteğini almaya taliptir. Her iki tarafın tutumu da yarınların belirleyicileri olan bu kuşağın içinde yaşadığı sorunları doğru tespit edememektedir. Bu kuşağın önemli bir bölümü bir tramva yaşamakla birlikte yaşadığı toplum ve aile bağları ile oluşan çatışmanın içinden çıkamamaktadır.
Bizler Z kuşağı ile ilgili problemleri doğru tanımlayıp çözümleyip çözüm bulamamışken Z kuşağının dışında yeni bir kuşak daha ortaya çıkmıştır. Gençlerimizi doğru anlamak, beklentilerini doğru belirlemek bizlerin keyfi değil zorunlu vazifeleridir.
Nitekim insan kaynağı bir toplumun en büyük zenginliğidir. Bu zenginliğimizi heba etme keyfiyetimiz yoktur. Bu çatışmanın içinden onlar galip çıkacaklardır. Tarih bunların birçok örneğine şahitlik etmektedir. Yarınlarımız onların ellerinde şekillenecektir. Bu yüzden onları doğru anlamak, taleplerinin önünü kesmek değil onların taleplerini daha sağlıklı bir zemine çekerek ilerleyişlerini elverişli hale getirmektir.